“Tarikat ve cemaatin yer aldığı bir Türk ordusundan geriye Balkan faciası kalır. O zaman Türk kentleri tek kurşun atmadan düşmana teslim edildi. Çünkü o ordu siyasete batmış ve askerlik sanatından uzaklaşmıştı.
Bu coğrafyanın hükmü şudur: Ordu çökerse devlet yıkılır, ne vatan kalır ne makam. Türk Ordusu, Atatürk’ün, Cumhuriyet’in ordusudur. Orduda bu yönden bir sapma, Türk tarihi açısından bir felakete gidiştir.”
İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim görevlisi, emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
12 şehidin ardından Meclis ortak bildiri yayımladı. CHP imza atmadı. Nasıl karşıladınız?
Türkiye’de yaşayan insanların terör örgütüne karşı ve mücadelede bir hassasiyeti var. Her evde, her mahallede, her köyde şehit var. Toplumun hassasiyeti olduğu için CHP, yani Cumhuriyeti, devleti kuran parti, şöyle bir yöntem izleyebilirdi. Bildiriyi imzalar, altına şerh koyar ve kendi bildirisini yayımlardı. Derdi ki: 39 yıldır devam eden mücadelede PKK terör örgütünün etkisiz duruma getirilmesi yönünde herhangi bir kuşkuya meydan vermemek için iktidar partisinin politikasını onaylamamakla beraber imzalıyoruz. Bu uygun olurdu.
Milli yas edilmeli miydi?
O bıçak sırtı gibi bir olay. Suudi Arabistan’a yas ilan eden bir ülke bunun için de ilan edebilirdi. Ama şu olmalıydı, bir protesto yürüyüşü düzenlenmeliydi. Nasıl İsrail’in Gazze’ye saldırısı nedeniyle düzenleniyor, her ilde bunun 10-15 katı kalabalıkla siyasi iktidarın öncülük ettiği ve diğer partileri de davet ettiği toplumun tüm kesimlerinin bulunduğu protesto yürüyüşleri olmalıydı. Ankara’da da siyasi iktidar ve diğer partiler bu yürüyüşe katılmalıydı. O kahraman şehitler Gazze’deki İsrail’in insanlık ve savaş suçu işleyerek katlettiği insanlar kadar değerli. Bu bir eksikliktir. Bu yürüyüş, iç cephenin yani terörle mücadelede Türkiye’deki partilerin birlik beraberlik içinde olduğunun bir göstergesi olur. Yas, protesto yürüyüşüyle beraber ilan edilebilirdi ve iç cephe daha da çok kuvvetlendirilebilirdi.
‘KUTUPLAŞMA TEHDİDİ ARTIRIR’
Türkiye iç cephede sıkıntı yaşıyor mu?
Türkiye’nin 1300 kilometrelik Irak ve Suriye sınırı terör üreten bir coğrafya dönüştü. Sayısı belli olmayan, dünyada en fazla göçmene ev sahipliği yapan bir ülke konumuna geldi. Ekonomik açıdan da durum olumsuz. Şu koşullarda kutuplaşma, Türkiye için tehditleri artırır. Siyasi iktidar kutuplaşmayı gidermek zorunda.
TBMM İsveç’in NATO üyeliği konusunda ne yapmalı?
Türkiye, NATO üyeliği açısından sorumluluklarını yerine getiren bir ülke. Fakat burada bir sıkıntı var. Bir ülke, NATO’nun ya da ABD’nin istediği her kararı imzalamak zorunda değil. Şu anda 31 NATO üyesi ülke var. Bu tür önemli kararlar imzalanırken ya da veto edilirken her ülke kendi ulusal çıkarlarını düşünür. ABD’nin hedefi Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği. Çünkü Rusya’yı düşman görüyor. Finlandiya, İsveç’i üye yaparsa Kuzey Baltık’tan da Rusya’yı kuşatacak.
Finlandiya’nın Rusya ile sınırı var ancak hemen kabul edildi…
Finlandiya’nın Rusya’yla kara sınırı 1340 km. Türkiye asıl stratejik kartı Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylamasıyla kaybetti. Bunu tarih yazar.
Nasıl bir kayıp bu?
Finlandiya çok stratejik bir konuma sahip. İsveç’in Rusya ile sınırı yok, ikinci önemde. Şimdi neyi tartışıyoruz? ABD F16’ları versin, öyle onaylansın. Finlandiya’yı niye onayladık o zaman?
Finlandiya İsveç’e göre teröre daha mı az destek veriyor?
Daha az destek veriyor olabilir, problem yok. Farz edelim ki İsveç anayasasını değiştirdi. İsveç’te bulunan, PKK terör örgütüne sempati duyan, üye olan elemanları sınır dışı etti. Türkiye’nin güneyinde PKK terör örgütünün tehdidinde azalma mı olacak? Hayır. Burada problem, bu terör örgütünü kim destekliyor.
‘TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ABD DESTEKLİYOR’
Kim destekliyor?
Bir terör örgütünü yok etmeniz için lojistik desteği ortadan kaldırmalısınız. 5000 yıllık yazılı savaş tarihinin hükmüdür bu. Çünkü ilacını, parasını, kıyafetini, ulaştırma aracını, mühimmatını, silahını veriyor. Eğitimini, istihbarat desteğini sağlıyor. Bunu engellemezseniz terör örgütü tehdidi ortadan kalkmaz. Bu açıdan baktığınızda, ABD terör örgütüne ısrarla ve kararlılıkla destek sağlıyor.
ABD, PYD, PKK terör örgütüne bölgeyi işgal ettirdi. 70 bin, 80 bin kadar silahlı terörist var. Biz Kuzey Irak’ta PKK terör örgütüne odaklandık ama asıl büyük tehdit Suriye’de. Ağırlık noktası Suriye’de. Suriye’yi ABD destekliyor.
‘İSVEÇ İÇİN ÜÇ ŞART’
Türkiye ne demeli?
Türkiye diyecek ki; 71 yıldır NATO’dayım ve bütün yükümlülüklerimi yerime getirdim. Doğu Avrupa ülkelerinin hepsi üye yapılırken açık kapı politikası ve NATO’nun genişleme sürecinde hiçbir zaman “hayır” demedim. Macaristan’ı, Polonya’yı, Bulgaristan’ı, Baltık ülkelerini onayladım. Fransa’nın askeri Kanada dönüşünü onayladım. Ancak bir NATO üyesi ülke olan ABD, diğer NATO üyesi ülke olan Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden bir terör örgütünü destekleyemez.
İki; F-16’ları istedim, vermiyorsunuz ama Yunanistan’a F-35’leri 2028’de veriyorsunuz. Bana F16’ları verin. Üçüncüsü; F-35’ler için ödediğim parayı verin. Bunları verdiğinizde hemen imzalarım. Her ülke bu şekilde bir diplomasi yapar. Ulusal çıkarların bir yerde örtüşmesi lazım. ABD’nin PYD-PKK terör örgütünü desteklemesi ulusal çıkar da, Türkiye’nin bu tehdidi ortadan kaldırması, ABD’ye bu şekilde şart ileri sürmesi ulusal çıkar değil mi? Bunu söyleyecekti ve diyecekti ki: Finlandiya ve İsveç’i birlikte onaylayacağım.
‘GEREKİRSE 50 YIL KAPIDA BEKLETSİN’
Finlandiya kısmı geçti. Genel Kurul’da İsveç için ne yapılmalı?
“Hayır” çıkması lazım. Eğer hayır çıkmazsa bunu tarih yazar. Finlandiya’ya onay vermekle tarihi ve stratejik kartı kaybettik. Bunu da kaybetmeyelim. Türkiye İsveç’i gerekirse 20 yıl, 40 yıl, 50 yıl kapıda bekletsin. Fakat asıl konu şu: ABD’ye rağmen Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alan bir Türkiye, neden ABD’den F-16 talep etmek zorunda kalsın? S-400 alırken risk analizi yapılmadı mı?
Siz ne düşünüyorsunuz?
Risk analizi yapılsaydı, F-16 uçakları için ABD’yle görüşmek zorunda kalır mıydık? Ya da F-35 savaş uçaklarının verilmemesine bu kadar tepki gösterir miydik?
“Tarih bunu yazar” dediniz. Nasıl yazar?
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ulusal çıkarları doğrultusunda tam bağımsızlık adımı atmamıştır” diye yazar. 1974’te gidelim. Kıbrıs Barış Harekatı’na ABD, NATO şiddetle karşı çıktı. Ama Ecevit tam bağımsızlık duruşu gösterdi.
Türkiye o zaman daha mı güçlüydü?
Şu anda daha güçlü olması lazım. İkinci konu. ABD, Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle Türkiye’ye ambargo uyguladı. Demirel hükümeti, 1975’te ABD ambargoyu kaldırmadı diye ABD’nin Türkiye’de bulunan 21 üs ve tesisini bir gecede kapattı. Soru şu: 1975 Türkiyesinin ekonomik durumu daha mı iyiydi veya milli güç unsurları, silah sanayisi, endüstrisi, ordusu daha mı güçlüydü? 1978’de Ecevit hükümeti vardı. Ecevit, ambargonun kalkmasına rağmen üsleri açmadı. Devlette devamlılık esastır.
12 şehit verdiğimiz saldırı ile Gazze saldırısının nasıl bir bağlantısı var?
İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırı, Orta Doğu’da ABD’nin savaşıdır.
Bunu açar mısınız?
ABD, Orta Doğu ve bizim de bulunduğumuz bölgenin haritasını değiştiriyor. Biden, “Biz Orta Doğu düzenini değiştireceğiz” Netanyahu da “Bu savaş Orta Doğu’yu değiştirecek” dedi. Nisan, mayısın sonuna doğru muhtemelen Gazze tamamen İsrail’in işgali altına girmiş olacak. Sonra Lübnan’nın, Suriye’nin güneyi. Irak’ın daha fazla parçalanması, İran ve ardından Türkiye. Böyle bir proje var. Bu proje hızla ilerlerken istikrarlı bir Türkiye istemez. İstikrarsız bir duruma getirmesi lazım. Bir ülkeyi istikrarsızlaştırmanın en önemli ve ucuz aracı terördür. ABD şimdi bunu yapıyor.
Hedef bu ise benzer saldırılar sürecek mi?
Umarım olmaz ama önümüzdeki süreçte sadece PKK, PYD, YPG değil, El-Kaide, IŞİD türevi bütün terör örgütlerinin Türkiye’deki faaliyetlerini ve eylemlerini artırdığını göreceğiz. Diyor ki ABD: “İsveç’i onaylamazsanız sizi bu şekilde meşgul ederim.” Ama asıl büyük proje, Orta Doğu’nun değiştirilmesi.
Sırada İran ve Türkiye var dediniz…
Veya aynı anda.
Bunun sonunda ne olur?
İç ve dış cepheyi kuvvetli tutmazsak ve PYD, PKK terör örgütü tehdidine karşı Suriye ve Irak’ta geniş kapsamlı, hava destekli bir kara harekatını gecikmeden yapmazsak sınırımız tehlike altına girebilir. Çünkü ülkeler sizin içinizdeki terör örgütünü, göçmenleri kullanacaklar.
‘ASKER GÖREV BEKLER’
Asker siyaset makamından ne bekler?
Asker teröristle mücadele eder ve 1984’ten beri kahramanca mücadele ediyor. Siyaset makamı askere görev verir. Asker kayıp verir, şehit verir, yaralı verir ama görevini yapar. Fırat’ın doğusuna Barış Pınarı harekatı yapıldı. Trump yönetimi devreye girdi, anlaşma yapıldı, ara verildi. Rusya ve ABD’de anlaşmada sözlerinde durmadı. Türkiye bu Barış Pınarı’nı tamamlamalıydı. Asker bunu bekler.
Şu an tamamlayabilir mi?
“Operasyon yapacağız” deniyor ama 4 yıldır yapmıyoruz. Birinci öncelik Suriye. İkinci öncelik Irak. Türkiye birbiriyle koordineli olarak geniş kapsamlı bir kara harekatı yapmak zorunda. Sadece 30-35 km derinlikte değil.
Daha derine mi yani?
Tabii. 40-50 km’ye kadar çıkabilir. Yeterli derinlikte olacak ve asker, terör örgütü tehdidi ortadan kalkıncaya kadar o bölgeyi kontrol edecek. Bunun iki nedeni var. Suriye ve Irak kendi güvenliğini, egemenliğini sağlayamıyor. O halde BM 51. maddesinin Türkiye’ye verdiği meşru müdafaa hakkını kullanarak, Türkiye geniş kapsamlı bir operasyon yapmak zorunda. Bu görevi siyaset makamı verecek, asker de yapacak.
Ama ABD Türk SİHA’sını dahi düşürdü…
Bu ne demek biliyor musunuz? Sizi düşman olarak görüyor demek. Bugünkü savaşlara, hibrit savaş ve beşinci nesil savaş diyoruz. ABD kendi askeriyle gelip savaşmaz. Irak’ta, Suriye’de vekiller kullanır. ABD’nin kullandığı vekil terör örgütü PYD, PKK. Bu vekil Türkiye’yi tehdit ediyor, coğrafi bütünlüğüne kastediyor. Ankara’ya gelip eylem yapıyor. O halde vekalet savaşı ile ABD Türkiye’yle savaş halinde. Bunu görmemiz lazım.
ABD’NİN HEDEFİ BOP
ABD Türkiye’den tam olarak ne istiyor?
ABD, Türkiye’yi Büyük Orta Doğu Projesi içerisinde 100 yıllık proje dediğimiz sözde Kürdistan Devleti’nin kurulmasını istiyor. Sözde Kürdistan Devleti kurulduğunda da Hatay dahil olmak üzere Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyin tümünün Kürdistan’a bağlanmasını istiyor. Özeti budur. Bunu ben söylemiyorum. Bu, Büyük Orta Doğu Projesi. PKK terör örgütünün sözde haritası bu. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin sözde haritası bu. Papa Pulu haritası bu.
Türkiye tehdidin ne kadar farkında?
Bana göre yüzde 100 farkında.
Gerekli adımlar için ne bekleniyor?
Onu bilmiyorum. Siyaset makamı direktif verecek. Asker yapacak. Ama “ABD’yle işbirliği yapalım. İsveç’e, Finlandiya’ya evet diyelim” politikasıyla olmaz. Kaç ay geçti? F16’ları verdi mi? Vermedi. Finlandiya, İsveç’in 10 katı daha önemli. Onayladın, iyi niyet gösterdin, jest yaptın. Peki jestine karşı ne yaptı? Senin silahlı hava aracını, teröristlere meşru müdafaa hakkını kullanırken düşürdü. Finlandiya’yı biz niye onayladık o zaman?
Ordu geniş kapsamlı bir operasyon yapabilir mi?
Evet yapar. Ama bir gerçeği vurgulamak gerek. Türk ordusunun tarikat, cemaat gibi oluşumlarla bağlantılı olması, Balkan faciasını yaşatır.
‘KURŞUN ATMADAN TERK ETTİK’
Ne oldu Balkan faciasında?
Selanik, Manastır, Üsküp gibi Türk kentleri tek kurşun atmadan düşmana teslim edildi. Neden? Çünkü o ordu siyasete batmış ve askerlik sanatından uzaklaşmıştı. Askerlik sanatı yerine kararlarda dini yaklaşımlar yer almıştı. Türk ordusunda hiyerarşik emir komuta sistemi dışında, cemaat tarikatlara bağlı yapılanma olursa, emrini şeyhinden alan insanlar, komutanlar olur. Bu, tarihte oldu. Askerlik Andı’na aykırıdır bu. Askerlik Andı, cumhuriyete, vatana, millete bağlılık sözleşmesidir.
Atatürk’ü ve Cumhuriyeti Türkiye’den çıkarın, geriye Afganistan kalır. Tarikat ve cemaatin yer aldığı bir Türk ordusundan da geriye Balkan faciası kalır. Tarihi gerçek budur. Tarih ulusların tarlasıdır, ne ekerseniz onu biçersiniz. Bu coğrafyanın hükmü şudur: Ordu çökerse devlet yıkılır, ne vatan kalır ne de makam.
Ve Türk Ordusu, Atatürk’ün, Cumhuriyet’in ordusudur. Orduda bu yönden bir sapma, Türk tarihi açısından bir felakete gidiştir.
‘LOZAN’A DÜŞMAN SEVR’E DOSTLAR’
HÜDA-PAR Genel Başkanı Meclis kürsüsünden özerklik, federasyon gibi modeller üzerinde tartışılması gerektiğini söyledi. Bu ifade özgürlüğü müdür?
Parti programı, İçişleri Bakanlığı’na parti kurulunca gidiyor. Bu parti nasıl kuruldu, nasıl izin verildi. Bu devletin işi. Ama ikinci önemli konu. PKK bölücü terör örgütü başının demeçleri var. Özetle “Lozan güncellenmelidir” der. Bunu Barzani de söyler.
Çünkü Lozan Sevr’i çöpe attı. Sevr’de iki önemli konu vardı. Doğuda Ermenistan, güneyde sözde Kürdistan kurulması. Bu sözde Kürdistan nasıl kurulacak? Irak’taki tamam. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bir parçası. ABD, Suriye’de de tamamladı. İki parçası tamam. İran ve Türkiye kaldı. PKK terör örgütünün başı diyor ki Lozan güncellenmelidir. Yani özerklik yönetimi, sözde Kürdistan kurulmalı. HÜDAPAR da aynı şeyi söyledi. PKK terör örgütü istediği hedef doğrultusunda Sevr’e sevdalıdır, Lozan’dan nefret eder.
Başka kimler Sevr’e sevdalı?
‘BUNUN ÖZGÜRLÜKLE İLGİSİ YOK’
Bütün bu siyasi tartışmalar askeri nasıl etkiliyor?
Meclis’te bulunan parti eğer bölücü terör örgütünü destekleyici konuşmalar yaparsa bu askeri olumsuz etkiler. Der ki “Devlet niye tedbir almıyor”. Yani
HÜDAPAR’ın yaptığı bu konuşma Türkiye’yi parçalama projesi. PKK terör örgütüyle aynı. Bana göre PKK’yı destekleyen partinin de HÜDAPAR’ın da orada olmaması lazım. Bunun özgürlükle falan ilgisi yok. Dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Atatürk’ün öyle bir politikası yoktur. Atatürk memleketi, devleti parçalamak isteyenlere meydanda, bulvarda isimlerini vermezdi. İsmet Paşa, Ecevit, Demirel de vermezdi. Bu cumhuriyet şehit kanıyla kuruldu. Yok eyalet, yok özerklik, yok bilmem ne. Sen git ABD’yi, İsrail’i tenkit et.
‘GELENEK GERİYE ATILMAMALI’
Sözleşmeli askerlik konusundaki düşünceniz nedir?
Profesyonelliğe geçiş önemli, olmalıdır. Ancak o bölgede gerçekten bu konuda eğitimli, donatımlı, tecrübeli askerlerin görev yapması lazım. Çünkü Türk ordusu artık profesyonel sisteme geçti. Devam etmeli ama tarihi bir gelenek var. Askerlik geleneğini de kaldırmamamız lazım. “Her Türk asker doğar” geleneği devam ediyor. Bedelliyle veya herhangi bir şekilde bu gelenek geriye atılmamalı. Ancak profesyonel ordu olma önemlidir. Sözleşmeli personele ben karşı değilim. Yeter ki orada profesyonel, eğitimli, donatımlı tecrübeli olsun.
Peki yeterince donatımlı mı?
Onu bilmiyorum. Dışarıdan yargıda bulunmam. Çünkü ben o bölgede görev yaptım. Bölgenin zorluğunu bilirim. Şimdi bana deseniz ki aynı yere gider misiniz? Aynı ekiple giderim. Aynı emir komuta sistemiyle giderim, görev yaparım.
‘ASKERLİK BU GÖRÜNTÜYÜ REDDEDER’
12 şehidimizden sonra ortaya çıkan çadır görüntüleri için yorumunuz nedir?
Ben o bölgede komutanım Osman Pamukoğlu’yla beraber görev yapan emekli bir subayım. Bölgeyi bilirim. Şehitlerimize rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Hepsi kahraman. 39 yıldır terörle mücadele eden bir devlet var. Orada kış koşulları var. Arazi çok yüksek. Üs bölgesi mevsim şartlarına dayanıklı olmalı. Görüntüler yayınlanıyor, doğruluğunu bilmiyorum ama bir asker olarak, böyle bir görüntü benim mantalitemin, askerlik eğitimimin, kültürümün tamamen dışında. Böyle bir görüntü gerçek olamaz diyorum. Çünkü, askerlik görevi ya da sorumluluğu bu görüntüyü reddeder. O nedenle görüntünün doğru olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
‘PROFESYONEL KADRO YOK SAYILDI’
Kumpas davalarıyla askerlik dışında bırakılanlardan sonrasında yeterince yararlanıldı mı?
Kumpas davalarıyla Türk ordusu çok yıpratıldı. Türk ordusunun bel kemiğini oluşturan devlete, millete, cumhuriyete, Atatürk’e bağlı kadro dışlandı. Bu Türk silahlı kuvvetlerinin yapısını bozdu. Devlet hain darbe girişiminden sonra bu personelden yararlanma yoluna gidecekti. Çağıracaktı bu personeli. Bilgi ve tecrübe, parayla elde edilmez. Kumpas davalarıyla ordunun dışına atılan general amiral dahil, personelle devlet görüşecek ve onları alacaktı. Gönüllülük esasına göre gelmek isterse gelir. Bunu yapmadı. Çok az oldu. Devlet büyük ve önemli bir tecrübe, eğitim birikimi olan, profesyonel bir kadroyu bilerek yok saydı.
NAİM BABÜROĞLU KİMDİR?
1960’ta Antakya’da doğdu. Kuleli Askeri Lisesi’ni, Kara Harp Okulu’nu ve Piyade Okulu’nu bitirdi. Kurmay Yüzbaşı olarak Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı’na atandı. Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda çalıştı. 2004- 2006’da Iğdır-Yüksekova arasında yaklaşık 300 kilometrelik sınırdan sorumlu Van Hudut Alay Komutanlığı görevini yaptı. 2006’da tuğgeneralliğe yükseltildi. Ege Ordusu Harekât Kurmay Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2011’de emekli oldu.